Sayfalar

25 Kasım 2012 Pazar

Dokunmatik Ekranların Geçmişten Günümüze Evrimi


Dokunmatik ekran teknolojisi nasıl doğdu? Nasıl gelişti ve bugünlere geldi. İşte dokunmatik ekranların çıkış anından itibaren bugüne gelene kadarki tarihinde evrimsel bir yolculuk.
Dokunmatik ekran teknolojisi bugünün dijital dünyasındaki vazgeçilmez unsurlardan. Hiç şüphe yok ki dokunmatik ekran teknolojisinin son dönemdeki hızlı gelişiminde ve hayatın önemli unsurlarından olmasında mobil cihazlar çok büyük bir etken.

Apple’ın ilk iPhone’u pazara sunması, aslında bir dönüm noktasıydı. Belki o zaman farkına varılamayan bu durumun gerekçesi, bugün  de olduğu gibi Apple’ın göz ardı edilemez başarısının örneklenmesi hatta bir adım öte geçilerek taklit edilmesiydi.

Bugün dokunmatik ekranlara, tabletlerin ve akıllı telefonların dışında otomatik para çekme  makinelerinden tutun da navigasyon sistemlerine, medikal ürünlere, oyun konsollarına kadar birçok alanda rastlıyoruz. Hayatımızın her anına böylesine sokulmuş ve varlığı şaşırtmayan, kabul görmüş bir teknoloji olan dokunmatik ekranlar nasıl oldu da bugünlere geldi?

İşte dokunmatik ekranlar tarihinde evrimsel bir yolculuk
Dokunmatik ekran teknolojisinin ortaya çıkışı 1965 yılına rastlıyor. E.A. Johson isimli bir ABD’li tarafından geliştirilen teknoloji laboratuar dışına çıkmamıştı.
Geliştirilen ilk dokunmatik teknolojisinin patenti ise 1969 yılında alındı. Bu teknoloji, tek bir dokunuşu algılayabiliyordu.
İlk dokunmatik panellerin kullanımı ise 1985 yılına rastlıyor. Hava trafik kontrol biriminde çeşitli kumandalar için bu teknoloji kullanılmıştı. Ayrıca aynı yılda General Motors araçlarındaki çeşitli kontroller için dokunmatik ekranı tercih etmişti.
Günümüzde mobil cihazlarda kullanılan kapasitif dokunmatik ekran teknolojisinin gelişimi ise 1970 yılına dayanıyor. Bent Stumpe ve Frank Beck isimli iki mühendis, CERN’de ilk kapasitif panelleri ürettiğinde muhtemelen bugünlere dair hiçbir öngörüye sahip değildi.
1973 yılında CERN tarafından üretilen ve kullanılmaya başlanan kapasitif dokunmatik paneller, özel bir kalem aracılığı ile kullanılmak amacıyla tasarlanmıştı.
Kapasitif dokunmatik ekran teknolojisi karşısında yenik düşen rezistif panellerin ilk çıkışı ise 1971 yılına rastlıyor. Samuel G. Hurst tarafından geliştirilen bu dokunmatik ekranlara Elograph adı verildi ve yine Hurst tarafından kurulan Elographics isimli şirket tarafından 1980’lerin başına kadar kitlesel olarak üretildi ve satıldı.
Çoklu dokunmatik ekran teknolojisinin başlangıcı ise 1982 yılına dayanıyor. Toronto Üniversitesi tarafından geliştirilen bu yeni teknoloji, çoklu dokunmaları algılayabiliyordu.
Çoklu dokunmatik ekranlar üzerinde çalışmalardan bir yıl sonra yine Toronto Üniversitesi’nden Bill Buxton isimli bilgisayar mühendisi ve insan-bilgisayar etkileşimi öncüsü, kapasitif dokunmatik panellere sahip, çoklu dokunmaları algılayabilen bir tablet geliştirdi.

HP-150, dünyanın ilk dokunmatik ekranlı bilgisayarlarından biri olarak tarihe geçtiğinde takvimler 1983 yılını gösteriyordu. Bu bilgisayar 2795 Dolar gibi bir fiyattan satışa sunulmuştu.
Dünyanın ilk dokunmatik ekrana sahip telefonu IBM Simpson 1992 yılında duyuruldu. Aynı zamanda ilk akıllı telefon olan cihaz, önemli kilometre taşlarından biri olarak tarihe geçti.
Çoklu dokunmatik teknolojileri kullanan çözümler üreten FingerWorks, 1998 yılında iGesture Pad ve TouchStream klavye gibi ürünlerle gündeme geldi. Şirket 2005 yılında Apple tarafından satın alındı.
2007 yılında Apple emsali görülmemiş bir dokunmatik ekran teknolojisine sahip bir mobil cihazı duyurdu. Tamamen dokunmatik ekran odağında geliştirilen arabirimi ve heyecan verici sanal klavyesi ile iPhone yeni bir çağın müjdecisi olmuştu.
Aslında Apple’ın iPhone’u pazara sunmasından bir yıl önce LG, PRADA modeliyle aslında modern anlamdaki mobil cihazlarda kapasitif dokunmatik panelleri kullanan ilk isim olmuştu.
2000’li yılların hayatımıza kattığı belki en stratejik yenilik dokunmatik ekranlar oldu ancak bu teknolojiyi öylesine özümsedik ki sanki ezelden beri varmış da biz yeni kullanmaya başlamışız gibi bir durum oluşmuş vaziyette. Tabi ki bu da apayrı bir yazı konusu.
Yazan: Ahmet Gözütok | 12 Kasım 2012 Pazartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara