2012’de Neler Olacak ve Olmayacak?
Mehmet Emin ÖZEL / Çağ Üniversitesi, Uzay ve Astronomi Ofisi-Tarsus
Kimi iddialara göre, kıyamet 21 Aralık 2012’de kopacak! Evet, doğru okudunuz veya zaten bir şekilde duydunuz; o tarihten sonra Dünyamız artık var olmayacak! [1]. O nedenle, öğrenci isen artık ders çalışmaya, işsiz isen iş aramaya veya “işli” isen kariyer planlaması yapmaya, bir ev almak için debelenmeğe… boşuna vakit harcama! Kalan son 1-2 yılını (artık 19 ay kaldı şunun şurasında) yapmayı düşünüp yapamadığın, seni en çok mutlu edeceğini düşündüğün, keyif verici işlere ayır! Çünkü her şeyin sonu geldi!
Daha önce de kıyamet senaryoları duyduk. 2000 yılı başındaki Y2K çılgınlığı, veya 2003’te bir hizaya dizilen gezegenler (Şekil 1) nedeniyle de benzeri “krizlerden” geçtik!. Aslında hiçbir dönemde bu “felaket tellallığı” hiç eksik olmadı… Ama dünyamız da, biz de hala yerimizdeyiz, hala sağız ve yaşıyoruz! Yani, yeni kıyametlere hazırız!
Bu kez de sırada 2012 çılgınlığı var. Peki, bu 2012’yi gündeme getiren ve böyle çok özel bir tarih olduğunu iddia edenlerin dayanağı ne?
Dayanaklardan biri, biraz da daha önce pek gündeme gelmemiş bir konu olduğu için ilgi çeken, Amerika’nın yerli halklarından olan Maya’ların takvimi. Bilgi ve birikimleri kendinden menkul bir dizi !araştırmacı-yazar’ takımının yorumlarınca, Maya Takvimi 21 Aralık 2012’de sona eriyor… Buna, yine temelsiz astrolojik, dinsel, ‘bilimsel’ veya tarihsel… kanıtlar ekleniyor ve bu tarihin, kıyametin habercisi olabileceği fikrini işleyip duruyorlar. Bundan epey ‘ekmek çıkarılabileceğini” de gördüler.… Bu Maya ilişkili öngörü’nün giderek popülerlik kazanmasında, kulağı bu tür felaket haberlerinde olan bilinçsiz kişilerin ve onlar aracılığı ile de, çoğu işinde gücünde insanları endişeye sevk etme becerileri de önemli rol oynuyor…
Ancak Marduk tüccarlarına kötü bir haberimiz var: Ne yazık ki 2012’de de herhangi bir kıyamet olayı olmayacak! Bu yazımızda, söz konusu kötü (aslında felaketlerin gerçekleşmeyecek olması bakımından iyi!) haberin nedenlerini gözden geçirip, 2012 için ileri sürülenlerin gerçekleşme olanağının olmadığını ve ek olarak ta, 2012’de gerçekten ne gibi ilginç olaylara hazır olmamız gerektiğini öğrenmek için bu yazının devamına göz atmak yeterli olacak! Tabi, konuya biz de Marduk’çular gibi, Mayalar’dan başlıyacağız…
MAYALAR KİMDİR, MAYA TAKVİMİ NEDİR?
Mayalar, Orta Amerika’da MS 200 yıllarından başlayarak MS1000 yılları civarında tepe noktaya ulaşan ve 1519’da İspanyol istilacılarınca yıkılacak olan ileri bir medeniyet kurduklar. Bu halkın, Amerika’ya Bering Boğazı’nın Asya-Amerika kıtaları bağlantısının hala olduğu MÖ 5000 öncesi dönemlerde, Sibirya’dan ve belki de Orta Asya’dan buraya göç ederek gelenlerin torunları oldukları kabul ediliyor. Ortaya çıkan Maya Devleti, birçok yönlerden (astronomi merakı, inşa ettikleri ‘ziggurat’ benzeri yapıları, kanlı kurban törenleri…) Mezopotamya’lı Asurlularla benzerlikler de gösteriyor. Bugünkü Meksika’dan başlayarak, Guatemala, El-Salvador, Belize ve Honduras’a kadar uzanan bir bölgede (Şekil 2) hüküm süren Maya medeniyeti, ileri
düzeylerde planlı kentler kurdular (Şekil 3); ilginç ve kendine özgü usluplarda heykeller yaptılar (Şekil4); bir tür hiyeroglife benzer yazı icat ettiler, sayma ve hesaplama teknikleri (Şekil 5) geliştirdiler; büyük piramitler ve gözlemevleri denebilecek karmaşık yapılar (Şekil 6) inşa etme becerileri gösterdiler…
İspanyolların, temelde talan ve görünürde ise Hristiyanlığı yaymak amacıyla bölgeye gelmeleri Maya medeniyetinin her bakımdan sonu oldu. Ancak, bugün, bu bölge halklarının nüfusunun önemli bir bölümü aynı Mayaların soyundan gelmedirler ve bu insanlar, bazen çağlar-öncesine dayanan geleneklerini kısmen sürdürmektedirler.
Mayalar bir çok zaman ölçüleri ve takvimler geliştirdiler ve kullandılar. Takvimler sosyal, kültürel, tarımsal, ticari veya yönetsel amaçlarla kullanıldıkları gibi, bunların dinsel işlevleri de vardı. Mayalarda hafta ve ay gibi zaman ölçüleri yoktu, ancak, (Romalıların haftanın her günü için varsaydıkları göksel konumlu tanrılar yerine) her günün ayrı bir patronu vardı ve her gün için ayrı bir kullanım amacı söz konusu idi. Bu ise, günümüzde yaygın olarak kullandığımız ve daha çok, idari, ekonomik, dinsel veya sosyal tarihlerin toplamı sayılabilecek Miladi takvimden önemli bir farklılık olarak ortaya çıkmaktadır.
Mayalarda yaygın olarak kullanılan 2 takvim vardı: 260 günlük Çolkin (Tzolkin) ve 365 günlük Hab (Haab) takvimleri. Bu sayılar ortak çarpanları olan 5’e bölündüklerinde 52 Çolkin (The Tzolk’in) ve 73 Hab sayıları elde edilir. Bunlar yaklaşık bir insan ömrüne karşılık gelir. Mayalarda hafta yerine 13 günlük bir dönem ve ay yerine de 20 günlük bir dönem vardı. Bunlar bir Çolkin yılını tamamlarlar (13X20=260) Bir Çolkin takvim yılı ile bir Hab takvim yılının uyuşarak ayni anda başlama süresi 260 ve 365 sayılarının en küçük ortak katsayısıdır. Bu süre (260x73=365x52=) 18980 gündür ve ‘büyük dönem’ olarak anılır!
Mayaların kullandıkları diğer bir takvim ise Venüs’ün gökyüzündeki konumlarına göre düzenledikleri 584 günlük ‘Venüs Çevrimi’ tabanlı olandı. Düzenli ve dikkatli astronomi gözlemleri yaptıklarını bildiğimiz Mayalar, belki diğer gezegenlerin hareketleri üzerine dayalı takvimler de yapmış olabilirler. Ancak Mayalardan kalan tüm yazılı eserlerin, İspanyollarca sistemli olarak topluca yok edilmesi (dini inançlarını onlara dikte ettirmek ve inançlarının kaynağı kitaptan -‘İncil’den- başka kitaba gerek olmadığı’ düşüncesi gibi nedenlerle), halkının kıyımlara uğratılması ve bu amaçla yapılan amansız takipler nedeniyle, Mayalardan çok az yazılı belge günümüze ulaşabilmiştir. Burada, Mayalar’ın Venüs takıntılarının 2012 kıyamet haberleri süreci ile ilgisi olmadığından, bunlar üzerinde daha fazla durulmayacaktır.
‘FELAKET’ TARİHİNİN HESAPLANMASI
Özetle, 13 ve 20 günlük dönemlerin toplamından oluşan Maya takviminde 18980 gün veya 52 yıl’dan daha eski olayları kaydetmenin yolu nasıl bulundu? Mayalar, daha uzun dönemleri de takip etmenin bir yolunu ‘Uzun Sayım’ ( ing. Long Count) dedikleri bir yöntemle bulmuşlardır. Uzun Sayım’da günler bizim rakamları 10’lu yazım sistemimize benzer şekilde, fakat bunu 20 temelinde bir gösterimle verilmektedirler. Eldeki dokümanlar, bu sistemde, en fazla 5 haneli olarak yazılmışlardır. Örnek verirsek, x.x.x.x.x şeklinde temsil edebileceğimiz bu takvim yazımında, her x sayısı 0’dan 19’a kadar değerler almaktadır. Çoğu takvimde olduğu gibi, bu takvimin de temeli günlerin sayımıdır. Takvimin ilk günü x.x.x.x.1, 19. günü x.x.x.x.19 ve 20. günü de x.x.x.1.0 olarak gösterilmektedir. Örneğin, x.1.0.0.0, 8000 güne, yani yaklaşık 20 yıla (aslında bizim takvimimizde, yaklaşık 21 yıl 11 ay’a), 1.0.0.0.0 ise yaklaşık 400 yıla karşılık gelmektedir. Örneğin, 2.10.12.7.1 gibi bir gösterimin eşiti, yaklaşık 1100 yıldır ve bu uzunluktaki süreler de tüm Maya tarihini sıralamak için yeterli olmaktadır.
Bu ilginç ve yararlı görünen sayma sisteminin ‘Dünyanın Sonu’ ile ilgisi nereden geliyor? Mayalara dayandırılan kötümser kehanet öngörüsü, bu 13 gün ve 20 gün üzerine dayalı sistemin gösterimi temelindeki ‘Uzun Sayım’ günlerinin ilk bölümü (13’e dayalı olan kısmı) tükendiğinde, her şeyin sonunda genellikle görüleceği veya bekleneceği gibi, ‘kötü bir şeyler olması gerektiği’ gibi çocukça bir telaşa dayanmaktadır.
Uzun Sayımın başlangıcı, yani 0.0.0.0.0 günü, MÖ 11 Ağustos 3114 tarihidir. Maya takvimindeki 13.0.0.0.0 günü, başlangıçtan 5126 yıl sonrasını, yani 21 Aralık 2012 tarihini gösterir. Normal sayı saymaya devam edersek. 13.0.0.0.0 bir son değil, bir ara sayıdır. Bir sonraki sayı 13.0.0.0.1’dir. Bu sayı düzenindeki son sayı 20.0.0.0.0-1 veya 19.19.19.19.19 dur. Bunun yerine takvimin 13.0.0.0.0 günü tükeniyor olması mümkün müdür? Bir felaket senaryosu uydurabilmek için, “Uzun Sayım bu tarihte tükenmelidir” denilmiştir. Aslında; takvim 13.0.0.0.1 olarak devam edebilir ve taa 20.0.0.0.0’a kadar, hatta daha sonraya kadar sürebilir. Bunun da Mardukçuların felaket istemlerinden başka hiçbir engeli yoktur! Peki, bir sansasyon yaratmağa karar verildi ya, 13.0.0.0.0 hangi tarihe geliyor? 21 Aralık 2012! Ne kadar güzel! Türkçede bu konulu ilk kitapların yazıldığı 2003’lerden [1] yeteri kadar uzak ve yaşayan herkeste heyecana neden olabilecek kadar da yakın bir tarih ! O zaman ver gazı! ‘Kötü haber tez yayılır’ ilkesine de güvenerek, uydur uydur yaz! 2012 üzerine senaryolar yazanların temeli bu kadar çürüktür [2].
KIYAMETE HOŞGELDİK!
Bir şey sona erdiğinde (bu, eski bir takvimin sona ermesi gibi, kimsenin umurunda bile olmayan, çok masum bir şey de olabilir!), felaket tellallığı için fırsat kollayanlar, ‘medeniyetimizin sona ereceği’ gibi olabilecek en uç olasılıkları gündeme getirerek puan ve parsa toplamaya soyunma hastalığından muzdariptirler! Aslında arkeologlara ve Maya mitolojisi uzmanlarına göre, Mayalar, eğer bir şey bekliyor olsalar, 13.0.0.0.0 günü dünyanın sonunu değil, tersine, herkesi mutlu edecek bir aydınlanma çağının başlayabileceğini öngörüyor olmalıdırlar! Bir diğer yorum da takvim sayımının 20.0.0.0.0 tarihine (MS 8000 civarı) kadar devam edeceği ve o zaman sıfırlanarak (0.0.0.0.0) yeniden başlayacağı yolundadır. Bu durumu açıklayan en anlaşılır ve aynı zamanda, kinayeli yorumlardan biri Dr. Karl Kruszelnicki tarafından yapılmıştır [3]:
“… Bir takvim bir dönemin sonuna ulaştığında, sadece diğer bir dönem başlar. Günümüz toplumunda, her 31 Aralık’tan sonra, “Dünya’nın sonu” değil, 1 Ocak gelmektedir. Öyleyse, 13.0.0.0.0’dan sonra (21 Aralık 2012’den sonra) 13.0.0.0.1 yani, 22 Aralık 2012 gelecektir. Bunun en dikkate değer anlamı, bir felaketten çok, yılbaşı alışverişlerimiz için birkaç günümüzün daha kalmış olmasıdır!”
Ancak, 2012 çığırtkanlarının, uzmanları veya bilimcileri dinlemeye vakitleri de tahammülleri de yoktur. Bir an önce ve ne bahasına olursa olsun, bu parsa toplanmalıdır!
Aslında, her yıl olduğu gibi, 2012’de bir dizi göksel olay, Güneş’in yıl boyunca hergün doğudan doğup batışı veya Ay’ın bilinen evrelerinin yaşanması, her gece yıldızların kozmik sahnede yerlerini almaları, hiç te dikkat çekmeden ve kimseye sormadan, sessizce gerçekleşecek göksel olayların en iyi bilinenleri. Bunlar dışında, daha seyrek gerçekleşenlerden en önemlileri olarak, 2 güneş tutulması (21 Mayıs ve 14 Kasım’da) ve 2 Ay tutulması (1 Haziran’da ve 28 Kasım’da) ile Venüs’ün 6 Haziran 2012’de Güneş’in önünden geçişi (Venus Transit) sayılabilirler. Güneş tutulmalarının her ikisinin de Pasifik Okyanusu (Büyük Okyanus) bölgelerinde gerçekleşeceğini ve ülkemizden görülemeyeceklerini belirtelim.
2012’de gerçekleşebilecek/gerçekleşmiş ÖNEMLİ olaylara göz atalım. Listemizde 2 olay var:
(1) “Venus Transit” veya ‘güneş önünden geçiş’ olayı, yaklaşık yüzyılda bir (aslında 105,5 ve 121,5 yıllık aralarla) gerçekleşen, fakat ilginç bir şekilde, gerçekleşme döneminde, hemen hemen tamı tamına 8’er yıl aralıklı olarak, peşpeşe 2 kez olan bir gök olayıdır. Bu yüzyılın (aslında bin yılın!) ilk geçişi, 2012’den tam 8 yıl önce (8 Haziran 2004’te) yaşanmıştı (Şekil 7). Bunun devamı sayılabilecek 2. geçiş ise 6 Haziran 2012’de gerçekleşti. Venüs Geçişi olayının tekrarını, bugün hayatta olanlardan hiç birimizin tekrar göremiyeceğini (2012 sonrasındaki ilk Venüs geçişleri 8 Aralık 2117 ve 11 Aralık 2125’te gerçekleşecektir) söyleyerek paragrafı kapatalım. Son hatırlatmamız ise, Venüs Geçişi olayının, güneş tutulması sırasında olduğu gibi, gözümüzü koruyucu gerekli önlemler –güneş ışığını yeterince azaltacak filtreler kullanarak- alınarak izlenebileceğidir. 2012’yi hatırlanır kılacak en önemli olay da budur.
(2) Güneş etkinlikleri tepe noktası ile ilgili tahminler: 2007 yılı tahminlerinde Güneş etkinlik maksimumu olarak 2012 ön görülmüştü. Ancak, daha sonra yapılan gözden geçirmeler, bu tarihi 2013 Mayısına kadar ileriye attı (Şekil 8). Yine de, 2012’de de beklenmedik (bu anlamda ise, beklenebilir) büyüklüklerde güneş manyetik fırtınaları ve diğer etkinlikleri yaşanabilir. Güneş Fırtınaları’nın çok büyükleri (örneğin 1859 Carrington olayı olarak bilinen güneş fırtınasında olduğu üzere) yeryüzündeki insan yapısı alt yapıya çok önemli zararlar verebilir. Söz konusu olayın bugün tekrarlanması halinde, içinde yaşadığımız her şeyin birbirine aşırı derecede bağlı olduğu günümüz dünyasında 1-2 trilyon $ mertebesinde zararın oluşabileceği hesaplanmaktadır (bknz: www.science.nasa.gov/science@nasa).
2012’DE NELER OLMAYACAK?
Mayalar zaten bir dizi efsane ve masalın kaynağı olarak, İndiana Jones veya Kristal Kafa gibi figürlerle ekranlarda yeterince yer bulmaktadırlar. Güncel Holywood yapımları ise, oldukça bilimsel görünen başlangıç, gerekçe veya nedenlerle, 2012 hipnozundan –bazan o kadar da kötü görülmeyecek senaryolarla- gerektiğince yararlanmaktadırlar! (4,9). Tekrar başlığımıza dönersek, 2012’de de gerçekleşmeyecek olan, en popüler uzay-temelli küresel tehditler arasında şunları sayabiliriz:
(1) Bahsedilen tarihte gelerek yeryüzündeki hayatı tehlikeye atacağı epey önce ilan edilen ve fakat, ne hikmetse hala en güçlü teleskoplarla bile izine rastlanmayan Marduk gezegeni [1], veya gezegen X ve benzeri gök cisimleri,
(2) Yer-kesen (Dünya’nın yörüngesi ile kesişen) yörüngelerde hareket eden (varlığı bilinen) kuyruklu yıldız, göktaşı ve asteroidler[4],
(3) Ölümcül boyutlu güneş patlamaları ve parlamaları (Güneşin etkinlik tepe noktasının önce 2012 olarak tahmin edilmesi, bu hipnozu bir miktar beslemiştir. Şimdi maksimim 2013e kaymış durumdadır; sonuç olarak, 2012’de, her zamankinden daha zorlu güneş fırtınaları beklenmemektedir) [5],
(4) Güneş civarından geçebilecek karadelikler veya yıldızlararası molekülsel bulutlar [6],
(5) Samanyolu içinde oluşabilecek ve dünyamız atmosferini yakıp kavurabilecek şiddette Gama Işın Patlaması sınıfından süper-hiper yıldız patlamaları [7],
(6) İnsanlık olarak bizim de katkımızla oluşabilecek, çok hızlı küresel ısınma veya buzul çağına giriş olasılığı[8],
(7) Dünya manyetik kutuplarının büyük ölçekli kaymaları veya yön değiştirmeleri[9],
(8) Dünyamızın merkezindeki iç çekirdekle dış bölümler ve yerküre arasında ortaya çıkabilecek uyumsuzluklar [10].
Bu ve benzerlerinin herhangi birinin veya birkaçının 2012 içinde veya, 21 Aralık 2012’de veya ona yakın tarihlerde (hatta, bugün yeryüzünde yaşayanların yaşamları süresince) gerçekleşmesinin söz olmayacağı yönünde yeteri kadar delil veya ipucu vardır. İnsanlar arasında bu mertebede 2012 hipnozu işaretlerinin ortaya çıkmış olmasının başka psiko-sosyal nedenlerinin araştırılması daha yerinde olur!
Bunda, bir miktar çaba gerektiren ‘bilimi ve bilimsel bakışı öğrenme’ bakımından yeterli eğitimi olmayan büyük kitlelerin zorlanmaları kadar, aşırı nüfus artışı ve gittikçe zorlaşan küresel yaşam koşullarının, her düzeydeki eğitim, uzmanlık ve meslek becerisi kazanılması süreçlerinde neden olduğu kalite düşmelerinin ve bunun getirdiği “sulandırmalar”ın rolü olduğu düşünülebilir. Tüm bunlara karşı, insanlık olarak moralimizi yüksek tutmamızı sağlayacak en önemli silahımız bilimsel birikimimiz ve bunu sağlayan Bilimsel Yöntem’dir. Doğru ve güvenilir bilgi edinmenin yolu olan bu yöntemi ve evrene bilimsel bakışı öğrenmek ve bu şekilde elde ettiğimiz birikimi (bilim ve teknolojiyi) geliştirmeyi ve kullanabilmeyi becermek, bir miktar çaba ve alın teri gerektirmektedir. Aksi halde, bu tür safsatalarla kandırılmaya devam etmeyi seçmişiz demektir! İşte o zaman gerçek kıyamete doğru kendi ayaklarımızla yol alıyor oluruz. Hepimiz bilmeliyiz ki, “yaşamda gerçek yol gösterici bilimdir; bilimden başka yol gösterici veya mürşit aramak, insanlık niteliklerinden yoksunluğu kabullenmek demektir”.
Kaynakça:
[1] '2012: Marduk'la Randevu', Burak Eldem, İnkılap Kitabevi, 2003, İstanbul (607 sayfa, 31 TL).
[2] ‘Marduk’un Son Günleri’ , Mehmet Emin Özel, Cumhuriyet Bilim Teknik, 20 Kasım 2004.
[3] K.Kruszelnicki, 2009, ‘Great Moments in Science’.
[4] Yerkesen asteroidlerin neden olabileceği göksel çarpışma felaketleri, önceki yıllarda gösterime giren, Holywood yapımı, ‘Deep Impact’ (Deri Darbe) ve ‘Armageddon’ (Kıyamet Günü) filmleri oldukça ilgi toplamışlardı. Bu gök cisimleri hakkında NASA'nın resmi internet sitesinde NEO ( Near Earth Objects) başlıklı aramalar en doğru ve son bilgileri verecektir. Ayrıca bkz: 'Türkiye'de göktaşı krateri var mı(2)?'. Cumhuriyet Bilim Teknik (CBT), sayı 584. s 12-13.
[5]Solar Maximum hakkında güncel bilgiler: (http://solarscience.msfc.nasa.gov).
[6]F.Hoyle, 1957, ‘Black Cloud’, Penguin Books (Kendisi tanınmış bir astrofizikçi olan Fred Hoyle, bu kitabında, Güneş Sistemini hedef alan ‘canlı’ bir yıldızlararası Bulut’un, Güneş’ten enerji depolamak için Sistemimize gelişini, bulut yüzünden Dünya’ya düşen Güneş ışığındaki azalmanın neden olduğu küresel felaketi ve ‘akıllı’ Bulut’la yapılan haberleşme sonrası Bulut’un sistemimizi terk edişi, heyecanlı bir biim-kurgu romanı atmosferinde anlatmaktadır!)
[7]Gama Işın Patlamaları (GIP), yeryüzündeki yaşama en ciddi tehdid oluşturabilecek, fakat Samanyolu içinde çok seyrek ortaya çıkan göksel olaylar arasında sayılabilirler!. Ne zaman ve nerede ortaya çıkacakları öngörülemeyen, şimdilik sadece çok uzak gökadalarda ortaya çıktıkları hesaplanan, bir gökadanın olağan ışımasından milyonlarca kat fazlası ışımayı çok kısa bir sürede (birkaç dakika) açığa çıkaran bu olayların Samanyolu içinde de ortaya çıkması, Dünyamız için gerçekten bir felaket olabilir. Yeryüzünde gözlenen geçmiş toplu yokoluşlardan bazıları bu nedenle gerçekleşmiş olabilir.
[8] Hoffmann Schrag, ’Snowball Earth’ (Kartopu Dünya), Ocak 2000, Scientific American dergisi.
[9] Bu yıl gösterime giren Holywood yapımı ‘2012’ ve daha önceki yılların filmi ‘Core’ (Çekirdek) filmlerinde bu düşük olasılık gündeme getirilmektedir.
[10] Dünyamızın, 24,5 saatlik bir dönme hızına sahip bir iç çekirdeği olduğu, son dönemlerin en önemli jeofiziksel bulgularından biridir. Yakınlarda bunu temel alan felaket senaryolarını içeren yeni filmler bekleyebiliriz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder